Ses müzik setinden geliyor sandım, gök gürültüsüymüş.
Bu
atmosferde de ancak Amy Winehouse dinlenebilirdi.
Onu
dinlediğimde yaz günü de olsa bir sonbahar hayal ederdim. Ki yaz günlerine
yakın bir bölümde tanıştım kendisiyle.
Sonbaharı
söyler Amy. Siyah beyaz ve kasvetli olanı hatırlatır. Onu canlandırır gözünde.
Din, dil
ve ırk bu geceki mevzumuz. Konuşa konuşa bitiremedik, bitiremeyeceğiz de.
Sadece
dedim ki; “Saygı!”
Birbirimize
saygı duyalım her ne olursa olsun, sen benim acılarıma saygı duy, ben senin
acılarına. Babasız büyümüşlüğümüze zaten saygı duyarım. Sen benim yandaşım ol. Yeter ki sen ol.
Birbirimizi eşit olarak durabildiğimiz bir dünya varsa eğer orada biz olalım.
Kurumuş
peynire dakikalarca takılı kaldığın gibi, bir dosta da öyle takılırsın rakı
masasında. Tut ki oldu? Nasıl olurdu?
Bunlar ekte senin babasızlığında. Kabullenemiyorsun ama kabullen artık.
Kabullenmek zorundasın.
Babasızlıktan
yakınan tüm o güzel kızlar gibi sende her gördüğün ve güzel gönüllü tabir
ettiğin adamlara hayran olacaksın. Görüyorsun ki ailesine değer veriyor. İşte
bitti. Seni cezbetmesi için sade ve sadece bu yeterli. E şimdi ne dinleyelim?
Tabiki
de Müzeyyen.
Selam.
Bizi bizleri
de rahatlatan sadece bu satırlardı işte.
Şimdi
nasıl delirdiğimi soracak olursanız –ki sormazsınız– özgürlük arayışında derim.
Huzursuzluğun
dibini sıyırdığım o evden kaçtım özgürlük arayışında. Bir başıma kaldım yine
yakalayamadım, ellerimden uçup gitti özgürlük dediğimiz o şey.
“Özgürlük,
tavanı kadar sokağın.”
/Mehmet Duğal
Sana
katılıyorum beni dost saymayan dost. Hakkı olana hakkını teslim edelim şimdi.
Ve Emrah
Serbes Adamım der ki; kendimizi özgür zannediyoruz ya, aslında sade ipimizi
biraz uzun bırakmışlar hepsi o.
Olay
dediğiniz o şeyler benim sadece ilhamım. Teşekkür ederim hepinize. Bana ilham
veriyorsunuz.
Gördüğüm
her hayat hikayesi o “Anlatsam Roman Olur“
dediğiniz tarzlar var ya benim gülüp geçtiklerim, izlediklerim.
Derlerdi
“Zaman ekranında izleyeceğiz.” E izliyoruz. Ne değişiyor?
Cevap
vereyim Yasemin. Hiçbir şey!
Bir gün
daha sessizliğe uyandım. Ama sessizliğe inandım da.
Toplum
arasında kulaktan kulağa konuşulmaz. Neden? Muhabbet ölür çünkü. Bazıları
bazılarının muhabbetini öldürür.
Ben hep
arabulucu oldum. Annemle babam arasında. Çöpçatanlık yaptığım arkadaşlarım
arasında. Bana yakın olan ona uzak olan arkadaşım arasında. Denge kurmaya
çalıştım. Neden?
Kavga
çıkmasın ortam bozulmasın. Çünkü ortam bozuldukça benim canım sıkıldı. Çünkü şu
yirmi iki yıllık ömrümde hep kavganın ortasına doğdum.
Beni
artık yalnız bırakmasın. Ben özgürlük peşindeyim. Ama bir gün onu bulacağım. Ve
benim gibi olan herkesi orada buluşturacağım. Gerçekten özgürlük savaşçısı
olanları. Geri kalan defolsun gitsin.
Babam
bir özgürlük savaşçısıydı. Bizde ata sporu.
Ablam
olacak sürtüğün dediğine göre o hep mutluluğu aradı. Ama altmış yaşına dek
bulamadı. Yani şimdilik. Belki bir yıl sonra bulur. Bilemezsin, yargılama.
Ben
mutluluğu aramayı bırakalı çok çok uzun zaman oldu. Siz de boş verin. Çünkü
bizim gibiler için mutluluk yok.
Sen de
bitmişsin tamam, geçti. Ben kaybetmedim ama, sen yanımda olmadın. Sen de
haklısın çok fazla bu kadar depresyon. Niye çekesin ki beni.
Emin ol
o daha güzel. Senin gözlerin gibi gözleri. Mutlu ol…
“Dışı
tenha insanın içi mahşer”
Uyanırsın
yarı ölüm halinden. Rüya denen şey üzerine tez yazmış bir insanım, ilk
öğrencilerime dediğim şeyi sizlere de söylerim “Beni ciddiye almak
zorundasınız!”
Dediğim
gibi rüyaların evrelerinden tut ki psikolojik açıklamalarına kadar biliyorum
fakat terzinin kendi söküğünü dikemediği gibi; diyorum ki bu nasıl bir rüya?
Düşünsene
bir sabah uyanıyorsun annen hayatta değil. Bu korku, her korkunun ötesinde.
Elin
telefona giderken o arıyor seni. Ya başka biriyse? O kadar beynin uyuşmuş ki
her ihtimali düşünüyorsun. Gördüğün o kare bir ay sonra bile gözlerinin tam
önünde kalıyor. Çiçekler içinde yatan bir anne. Her şeyden önce o bir anne.
Konu kapandı. O anlamda değil.
Anne
olmak tüm günahları affettirir. Annenizin sizler için canını dişine takıp okulunuza
devam etmeniz adına yedi düvelden borç alması gerekmez ona minnettar olmanız
için.
Bir gün
derse gidesiniz gelmese o anneyi düşünürsünüz. O neler yaptı? Babaların sustuğu
yerde.
Babaların
parmağını kaldırmadığı anlarda. Anneler hisseder içinizdeki acıları. Neler
için uğraştığınızı.
Anneniz
bir katil bile olsa, en uçlarda konuşuyorum, onu sevin. Sevmek zorundasınız.
Çünkü o sizi yarım kilo kıyma halindeyken kabullenip hayatla buluşturandır.
Hayatınıza
son da verebilirdi. Bu sadece bir sayfalık babalık raporuna bakar. Ama yapmadı.
Sen şuanda buradasın, benim anlatmaya çalıştıklarımı anlamaya çalışıyorsun, bak
nefes alıyorsun.
Anlatmak
istediğim o kadar çok şey var ki, kelimelere döksem ifade edemeyeceğim gibi
geldiğinden, anlatamıyorum kimseye. Tarifsiz acılar yaşattın bana baba.
Anlatmaya
çalıştığımda insanların dudaklarında küçük birer tebessüm oluşturacak cinsten,
trajikomik bir hikayem var; dinlersen.
Yazarken
ağladığım cinsten. Sadece anlatmaya çalışıyorum.
Sürç-i
lisan ettiysek affola.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder