22 Ocak 2015 Perşembe

Hüsranın eş anlamlısı

“Hepsinin gelmesini bekleme;

       Bir kişi gelmeyecek

           Sen alışmayasın diye,

                  Korkmayasın diye,

                         Düşünesin diye...”

Bu kadar mı şefkate muhtaç olmuşuz biz diye sorulan kız kardeşin, evet muhtacız lan ne var diye cevap vermesiydi beni kendime getiren.
Kimse saçımızı öpmemiş düne kadar onu fark ettik mesela. Kimsenin ruhu böyle dokunmamış yüreğimize. Yaşananları ortaklığı, neredeyse birebir oluşu da bir yana. Sevgililik kavramını ya da aşk diye o yerden yere vurduğum şey’i sadece özgürlüğün kısıtlanması, kavga gürültü, yok yere en güzel gecelerin heba olması sanmışım. Uzun zamandır gerçek saygıyı, birisi tarafından gerçekten dinlenilmeyi ve değer görmeyi tatmadığımdan olsa gerek. Bana da kızmayın. Sadece hep yanlışlarla karşılaştım.
Belki yine yanlışlardayım, belki yine büyük bir hayal kırıklığı bekliyor beni. Hayal kırıklığına uğramaktan bunca korkan ben, her seferinde hayaller âleminde buluyorum kendimi. Bir “adamın” karşımdan kucağında şeker mi şeker minik bir yakışıklıyla ve ellerinde market poşetleriyle yürümesi yeter soyadını adımla uydurmaya çalışmak için. Al sana hayal.


Güzel kafa yaşıyorum ama değil mi?
Aramayı bırakalı çok olmuştu o “adamı”, meğer yanı başımdaymış görememişim. Belki de hissedememişim. “Acaba” demişim sadece ve düşünmeyi bırakmışım “Boş ver şimdi bunları” diyerek.
Zaten bir kadın sevmiyorsa, seviyorum demez. Sevdiği zaman sevmiyorum dediği olmuştur ama o konuyu kafana takma sen.
Yine bir “adam” sana bugüne kadar hiç göremediğin bir bakış açısını gösterebiliyorsa, benim için tamam! Ama bebekler ve market poşetleri daha öncelikli geliyor tabii.

Meteorolojinin bile bilemeyeceği şeyler vardır bazen. O gece o deniz kenarında düşen bir damla ve ya dalgaların kıyıya biraz daha sert çarpması bile anlam kazanabilir senin için.
Böyle olmalı mıydı?
Pişman olan ben olmayacağım. Sen de olma zaten. Pişman da olmayalım. Saçımı öptün diye niye pişman olasın ki?

Günümüz erkekleri bir beklenti içine girmesinden korkar oldu hatunların. Beklenti derken SGK’ dan emekli olmak gibi değil. Sevgili olma beklentisi gibi. Ondan kaçar korkar oldular, erkekler.
“Adamlar” değil.

Benim için hoş geldin, bana geldin çoktan. Ben sana yetişemedim daha. Benim sana ihtiyacım olduğu kadar senin bana ihtiyacın yok ki. Ben merhameti kokladım, senin yüreğin onunla doluydu zaten.
Tamam tamam keselim abartmayı.
Birisinin ya da bir şeylerin, dokunuşların ve bakışların etkisi altında kalabilirim. Bu normal. Sadece değer vermeye başladığım an çok yüceltiyorum. Ama haddinden fazlası değil inan. Benim gözümden bir bakış, hepsi bu.
Mutluluk anında yazmak istemiştim bu sefer Kaybedenler Kulübü’nün saygıdeğer üyeleri, yine beceremedik. Huzuru bulduğumuz an kovalarcasına peşinden koştuğumuzdan mıdır nedir, yüzünü bile göremeden sildik izlerini.

İlkler yaşanırken çalan şarkı bile “Hüsran”sa eğer, tabii sonumuzda hüsran olacak. Belki benim açımdan. Unutmayalım bu şarkıyı demedik mi? Doğru tespit bence.

Mutluluğu yazmak benim fıtratımda yok, en azından şimdilik.
Omzuna yaslanıp saatlerce ağlayabileceğim bir “adam” olursa ve hep kanatlarının altında tutarsa beni, belki o gün.
Bekleyelim, bu sefer de kendim için sabredeceğim, hep başkalarına sabrettim, şimdi sıra bende!



                      Bırak bu hüsrana da şaraplar dayanmasın, ki dayanmayacak. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder