“Hepsinin gelmesini
bekleme;
Bir kişi gelmeyecek
Sen alışmayasın diye,
Korkmayasın diye,
Düşünesin diye...”
Bu kadar mı şefkate muhtaç
olmuşuz biz diye sorulan kız kardeşin, evet muhtacız lan ne var diye cevap
vermesiydi beni kendime getiren.
Kimse saçımızı öpmemiş düne
kadar onu fark ettik mesela. Kimsenin ruhu böyle dokunmamış yüreğimize.
Yaşananları ortaklığı, neredeyse birebir oluşu da bir yana. Sevgililik
kavramını ya da aşk diye o yerden yere vurduğum şey’i sadece özgürlüğün
kısıtlanması, kavga gürültü, yok yere en güzel gecelerin heba olması sanmışım.
Uzun zamandır gerçek saygıyı, birisi tarafından gerçekten dinlenilmeyi ve değer
görmeyi tatmadığımdan olsa gerek. Bana da kızmayın. Sadece hep yanlışlarla
karşılaştım.
Belki yine yanlışlardayım,
belki yine büyük bir hayal kırıklığı bekliyor beni. Hayal kırıklığına
uğramaktan bunca korkan ben, her seferinde hayaller âleminde buluyorum kendimi.
Bir “adamın” karşımdan kucağında şeker mi şeker minik bir yakışıklıyla ve
ellerinde market poşetleriyle yürümesi yeter soyadını adımla uydurmaya çalışmak
için. Al sana hayal.
Güzel kafa yaşıyorum ama
değil mi?
Aramayı bırakalı çok
olmuştu o “adamı”, meğer yanı başımdaymış görememişim. Belki de hissedememişim.
“Acaba” demişim sadece ve düşünmeyi bırakmışım “Boş ver şimdi bunları” diyerek.
Zaten bir kadın sevmiyorsa,
seviyorum demez. Sevdiği zaman sevmiyorum dediği olmuştur ama o konuyu kafana
takma sen.
Yine bir “adam” sana bugüne
kadar hiç göremediğin bir bakış açısını gösterebiliyorsa, benim için tamam! Ama
bebekler ve market poşetleri daha öncelikli geliyor tabii.
Meteorolojinin bile
bilemeyeceği şeyler vardır bazen. O gece o deniz kenarında düşen bir damla ve
ya dalgaların kıyıya biraz daha sert çarpması bile anlam kazanabilir senin
için.
Böyle olmalı mıydı?
Pişman olan ben
olmayacağım. Sen de olma zaten. Pişman da olmayalım. Saçımı öptün diye niye
pişman olasın ki?
Günümüz erkekleri bir
beklenti içine girmesinden korkar oldu hatunların. Beklenti derken SGK’ dan
emekli olmak gibi değil. Sevgili olma beklentisi gibi. Ondan kaçar korkar
oldular, erkekler.
“Adamlar” değil.
Benim için hoş geldin, bana
geldin çoktan. Ben sana yetişemedim daha. Benim sana ihtiyacım olduğu kadar
senin bana ihtiyacın yok ki. Ben merhameti kokladım, senin yüreğin onunla
doluydu zaten.
Tamam tamam keselim
abartmayı.
Birisinin ya da bir
şeylerin, dokunuşların ve bakışların etkisi altında kalabilirim. Bu normal.
Sadece değer vermeye başladığım an çok yüceltiyorum. Ama haddinden fazlası değil
inan. Benim gözümden bir bakış, hepsi bu.
Mutluluk anında yazmak
istemiştim bu sefer Kaybedenler Kulübü’nün saygıdeğer üyeleri, yine
beceremedik. Huzuru bulduğumuz an kovalarcasına peşinden koştuğumuzdan mıdır
nedir, yüzünü bile göremeden sildik izlerini.
İlkler yaşanırken çalan
şarkı bile “Hüsran”sa eğer, tabii sonumuzda hüsran olacak. Belki benim açımdan.
Unutmayalım bu şarkıyı demedik mi? Doğru tespit bence.
Mutluluğu yazmak benim
fıtratımda yok, en azından şimdilik.
Omzuna yaslanıp saatlerce
ağlayabileceğim bir “adam” olursa ve hep kanatlarının altında tutarsa beni,
belki o gün.
Bekleyelim, bu sefer de
kendim için sabredeceğim, hep başkalarına sabrettim, şimdi sıra bende!
Bırak bu hüsrana da şaraplar dayanmasın, ki dayanmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder