Kemer yolunda aklımdan geçti bir anlığına, “Cennet sanki bu şehir, yaşayabilene, tadını çıkarabilene” haksız
sayılmazdım. Peki ben ne mi yapıyorum bu şehirde? Sadece nefes almak belki de
son 12 aydır yaptığım. En güzel tatil beldelerinde, en güzel süper lüks
otellerde görebildiğim sadece çalışmak oldu bu zamanlarda. Yok yok
şikayetlenmiyorum aslına bakarsan. Sadece bir an da olsa düşündürdü beni, şu
meşhur klişe olan gençliği yaşayamamak.
Belki de yaşayacağımı yaşamışımdır. İş dünyası bu dandik, yapay
bir o kadar da sahte sektörle yüzleştirir oldu beni.
Sektör demek bile yüceltmek aslında. İşimiz toplantı, kongre,
fuar gibi egzantrik şeyler düzenlemek. Askerlik gibi bir şey demişlerdi, mantık
arama. Haklılardı o çok bilenler ve köle olmayı sevenler. Benimkiyse sadece
gözlem sayılabilirdi ilk yıllardı. İnsanları sadece izledim, merak ettim bir
kere daha girdim içlerine başka bir toplantılarında. Yine merak ettim bir kere
daha. Derken derken çıkamadım bu garip sektör(!)den.
Daha trajik olan ise şu ki; işi senin kadar bilmeyen insanların
gelip sana iş buyurması. Hırs yapmayacağım, gün gelip bu insanlar benden iş
isteyecek diye idealizmlere kapılmayacağım, çünkü yaptığınız bunca aptalca iş
umurumda bile değil.
Son işimde sabah 8’den gecenin hatta Amerikan filmlerindeki dile
uyarlayacak olursak sabahın 4’üne kadar çalıştım. Evet evet bu gerçek. Ve bunun
adına turizm deniyor bu aslı cennet olan şehirde.
Şehri harcıyoruz, yok ediyoruz, mahvediyoruz. Büyük işler
yaptığımızı zannediyoruz hem de çoğumuz.
Çoğu zaman Kaybedenler Kulübü’nden o en sevdiğim replik geçer
dilimin ucundan oralarda:
“Zamanımızı çarçur ediyoruz buralarda, hadi Olympos’a gidelim.”
Burada bahsi geçen Olympos mekan mıdır yoksa bizim Olympos’umuz
mudur hala muamma. O da umurumda değil.
Benim kaçışım bu şehir. Dönmemek üzere kaçtığım, aslında
kazandığım özgürlüğüm ve huzurum. Kaçış evden olur, bense evime geldim. Geride
bıraktıklarımdan birkaç parça alabilirim yanıma, orası ayrı mesele ama benim
bir parçam dahi oraya dönemez artık, herkesin çok bayıldığı İzmir’e.
Belki zamanla değişir bir şeyler, illaki değişir. Hayatım olur Muğla,
bir de bakarsın Ayvalık! Değişmeyen ne kaldı ki bugüne kadar. İnsanlar beş yıl
sonra nerede olacaklarını merak edip düşünürken ben beş ay sonra nerede
olacağımı bilmiyorum ve bunun üstünde hiç kafa yormuyorum.
Yine umurumda değil, beş dakika sonra öledebilirim, yani bu
kadar idealist olmayın bayım.
Çok kafa yormak iyi değil, bırak hayat şekillendirsin biraz da
sizleri.
Bu gece iyi geceler dileklerim tıpkı benim gibi umarsızlara…
Farkederse kahrolalım diyenlere ve cevaben fark ederse terk
edelim diyebileceklere…
Sevgili Kent Fm dinleyicileri – evet petek, azıcık hırsızlık
yaptım J –
Ben pes etmekle etmemek arasındaki o çok ince çizgideyim.
Hayat enerjileri ve tatlı umutları hiç bitmeyen insanlara selam
olsun.
Düşünsene şimdi sevimli, küçük bir adadasın, akşamüstü ve denizin kokusu sinmiş üstüne, hiç şikayetçi değilsin. Elinde bir kadeh pembe şarapla rum evinin önünde oturmuş muhabbet ediyorsun dostlarla. Sabah olacak ve bu güzel begonvillerin rengine açacaksın gözlerini.
Belki de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder