27 Ocak 2015 Salı

Dünya

Bir istiridyenin kıymetli incisini sakladığı gibi saklarım seni.
Sen oku kelimeleri gözlerimden.



Gökkuşağı doluydu gün, bak şimdi yine yağmur yağıyor. Benim yüzümü güldüren, onu kahreden yağmur!
Haksızlıktı bu.
Sessiz bir anlaşma yapmıştık. Dönüş olacak zannederken “kaçış” gerçekleşiyordu. Hayatımdan, benliğimden ve mutluluğumdan kaçıyordum. Lanet olası hislerim bana “yine olmayacak” sinyalini vereli çok olmuştu aslında. Dedim ki bir kerecik hislerime kulak asmasam nasıl olur?
İşte sonuç.
Her şey mahvoldu. Ama ben mahvetmedim. Sığınacak liman sandığım adam şimdi tesellileri unutup canımı kasıp kavuruyordu.
İmkan oldukça da bu kaçış devam edecekti. Gerekirse evler değişecekti. Ne pahasına olursa olsun, kaçacaktım senden. Tıpkı babamdan ve onun tonlarca ağırlığındaki huzursuzluğundan kaçtığım gibi.
Hep derdim ki hayatım boyunca bir kere bile yirmi dört saatim mutlu geçmedi. O gün bugünmüş, bekledim, yaşadım, huzuru kokladım senden kilometrelerce uzakta.
Son yirmi dört saatimde önce şehrin doğusu ardından batısı olmak üzere köşe bucak kaçtım o meşhur bulvardan.
Arka arkaya üç geceyi kendinize zehir ederken artık şarkı söylemekten sesiniz kısıldığında anlayacaksınız bağzı şeyleri :)

Ne olacaktı şimdi?
Boşver.
Yavuz Çetin söylesin.


Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.




Bir şehri tam kalbinden, beyninden vurup gitmek var şimdi.
Aklımda bir yağmur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder