“Gitme”
ne güzel sesleniş biçimidir. Benim için artık lüks. Kimseye gitme demem,
diyemem.
Kız
kardeşim hariç, annem desen zaten gitmez beni bırakıp.
Geri
kalanlar gidebilir. Çok güzel de gittiler zaten. Öyle güzel gittiler ki sadece
gülümseyebildim. Denedim baktım kafam hafif dumanlı olunca da geçmiyor, kafa
nereye biz oraya deyince de.
Yalnız
kalamamak.
Gelin şu
karakterin –ya da karaktersizliğin– analizini yapalım bugün.
Neden
yalnız kalamıyor bazılarımız?
Nedir
onları bunca korkutan yalnızlıktan?
“Damla
sakız hayallerimize yakamoz vursa,
Bari
öyle canlansa da hayat bulsa!”
Geldi mi
kulaklarınıza darbukanın sesi?
Yalnızlık
korkutucu olmamalı. Kendini dinleyebilmeli insan fikrimce.
Çok
yalnız olduğum için söylemiyorum ha, bunu ben istedim, seçtim.
Arkadaş,
eş, dost dışında kimse çalmasın istedim kapımı. O aşk dediğiniz şey gibi yani.
Ya da aşk sandığınız.
Sadece Türk
kahvesi içerken iki kişi arıyorum yanımda, o da mesafeden.
Yoksa
hep buradalar zaten.
Yalnız
kalamama korkunuz, sizler için ihtiyaç,
aşık olma ihtiyacı; bana göre acizliğiniz.
Karşına
çıkmıştır tıpkı senin gibi idealist bir kontrol manyağı. Anı yaşamaktan
vazgeçip rutine geçmiş ya da geçmek zorunda kalmış bir pırlanta hatun.
Sen de
haklısın, tabii.
Ne
yapacaktın aşık olmayıp da. Aşkınız hayırlı olsun cici kıss.
Ben
almayayım zaten. Dokunuyor bana.
–Bu son
muhtaç oluşum şefkatine, sevgine. –
Sizi
dinlendiren kadın sesleri vardır. Bir Lana Del Rey, bir Kadebostany, bir Feder
gibi. Bilmeyen duymayan muhakkak vardır. Paylaşalım. Gözlerinizi kapatın ve
dinleyin.
#Goodbye
Rakıyla
viskinin kafa kafaya kapışması GİBİ.
Ne biri
için diğerinden vazgeçilir, ne de kıyaslanabilir keyifleri.
Rakı
sofrasından kalkıp mekanda viski de içilebilir.
Ama Özer
Abisi haklıydı Delidumanın. Rakının üstüne daha düşük alkollü bir içkiyle cila
atamazsın.
Ver
ordan bi sek Jack Amca.
Ki;
düşünmeyelim daha fazla.
Düşünmemeyi
de abartmamak gerek bazen. Zararlı olabilir. Ben ipin ucunu çoğu zaman
kaçırıyorum şahsen.
Düşünme
Kurgulama
ve
Plan yapma!
Çünkü
hepsi dağılacak. Paramparça olacak.
Begonvilleri
seviyorum. Kokusuz, görselliği olan bir çiçek. Ama basit değil. Renk renk.
Bambaşka.
Ama kendine özgü değil. Her yerde.
Olbia’da, karşı apartmanın giriş kapısında,
caddedeki kahvecinin içinde. Hatta annemin eski evinin bahçesinde. Öyle ki
annemin vazgeçtiği benim o çok sevdiğim canlı.
İnsan o
güzelim, o canım evdeki tüm cansız objeleri, nesneleri ve ya eşyaları alır da
nasıl o güzelim fuşya fuşya gülümseyen canları bırakır?
Belki de
canım annem onlara baktıkça üzüleceğinden vazgeçti. Sadece
Yasemin çiçeğine kıyamadı aldı yanına. Çünkü
bahçeleri sever annem. Bahçesinden koparılmanın, bir kez daha başaramayışının
cezasını benim begonvillerime biçti. Sorun değil. Emin ellerdeler. Arada gidip
görüyorum. Fotoğraflarla ölümsüzleştiriyorum onları, Aterna Evleri’nde.
Ben en
çok annemin bahçesindeki begonvilleri, melisaları, yaseminleri özlüyorum.
Onlar benim güzel anlarımın temsiliydiler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder