18 Ocak 2015 Pazar

Biliyor musun?

“Gitme” ne güzel sesleniş biçimidir. Benim için artık lüks. Kimseye gitme demem, diyemem.
Kız kardeşim hariç, annem desen zaten gitmez beni bırakıp.
Geri kalanlar gidebilir. Çok güzel de gittiler zaten. Öyle güzel gittiler ki sadece gülümseyebildim. Denedim baktım kafam hafif dumanlı olunca da geçmiyor, kafa nereye biz oraya deyince de.

Yalnız kalamamak.

Gelin şu karakterin –ya da karaktersizliğin– analizini yapalım bugün.
Neden yalnız kalamıyor bazılarımız?
Nedir onları bunca korkutan yalnızlıktan?

“Damla sakız hayallerimize yakamoz vursa,
Bari öyle canlansa da hayat bulsa!”

Geldi mi kulaklarınıza darbukanın sesi?

Yalnızlık korkutucu olmamalı. Kendini dinleyebilmeli insan fikrimce.
Çok yalnız olduğum için söylemiyorum ha, bunu ben istedim, seçtim.
Arkadaş, eş, dost dışında kimse çalmasın istedim kapımı. O aşk dediğiniz şey gibi yani. Ya da aşk sandığınız.
Sadece Türk kahvesi içerken iki kişi arıyorum yanımda, o da mesafeden.
Yoksa hep buradalar zaten.

Yalnız kalamama korkunuz, sizler için ihtiyaç,  aşık olma ihtiyacı; bana göre acizliğiniz.
Karşına çıkmıştır tıpkı senin gibi idealist bir kontrol manyağı. Anı yaşamaktan vazgeçip rutine geçmiş ya da geçmek zorunda kalmış bir pırlanta hatun.
Sen de haklısın, tabii.
Ne yapacaktın aşık olmayıp da. Aşkınız hayırlı olsun cici kıss.
Ben almayayım zaten. Dokunuyor bana.

Bu son muhtaç oluşum şefkatine, sevgine.

Sizi dinlendiren kadın sesleri vardır. Bir Lana Del Rey, bir Kadebostany, bir Feder gibi. Bilmeyen duymayan muhakkak vardır. Paylaşalım. Gözlerinizi kapatın ve dinleyin.
#Goodbye


Rakıyla viskinin kafa kafaya kapışması GİBİ.
Ne biri için diğerinden vazgeçilir, ne de kıyaslanabilir keyifleri.
Rakı sofrasından kalkıp mekanda viski de içilebilir.
Ama Özer Abisi haklıydı Delidumanın. Rakının üstüne daha düşük alkollü bir içkiyle cila atamazsın.
Ver ordan bi sek Jack Amca.
Ki; düşünmeyelim daha fazla.

Düşünmemeyi de abartmamak gerek bazen. Zararlı olabilir. Ben ipin ucunu çoğu zaman kaçırıyorum şahsen.

Düşünme
            Kurgulama
                              ve
                                   Plan yapma!

Çünkü hepsi dağılacak. Paramparça olacak.

Begonvilleri seviyorum. Kokusuz, görselliği olan bir çiçek. Ama basit değil. Renk renk.
Bambaşka. Ama kendine özgü değil. Her yerde. 
Olbia’da, karşı apartmanın giriş kapısında, caddedeki kahvecinin içinde. Hatta annemin eski evinin bahçesinde. Öyle ki annemin vazgeçtiği benim o çok sevdiğim canlı.
İnsan o güzelim, o canım evdeki tüm cansız objeleri, nesneleri ve ya eşyaları alır da nasıl o güzelim fuşya fuşya gülümseyen canları bırakır?
Belki de canım annem onlara baktıkça üzüleceğinden vazgeçti. Sadece Yasemin çiçeğine kıyamadı aldı yanına. Çünkü bahçeleri sever annem. Bahçesinden koparılmanın, bir kez daha başaramayışının cezasını benim begonvillerime biçti. Sorun değil. Emin ellerdeler. Arada gidip görüyorum. Fotoğraflarla ölümsüzleştiriyorum onları, Aterna Evleri’nde. 

Ben en çok annemin bahçesindeki begonvilleri, melisaları, yaseminleri özlüyorum.
Onlar benim güzel anlarımın temsiliydiler!







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder