24 Aralık 2014 Çarşamba

Sahne I


Selam sana batan güneş, bugün de yakalayamadım seni. Sessizce geldin, sessizce gittin. Sonsuz boşluğun içine düştüğünde çok fazla düşünmezsin. Düşünmek istemezsin ya da üşenirsin. Düşünmemek daha tatlı gelir. Uykunun uykuyu getirdiği gibi. Bırakırsın kendini daha da büyük boşluğa.

 Sinema delilerin özgürce deli olabildikleri tek yerdir.
- Akıllı olmak daha iyi.

Yazmanın daha iyi geleceğini düşündüğün zamanlar olur. Tabi ki de bu yazdıklarım hiçbir yerde yayınlanmayacak ya da kimsenin s.kinde olmayacak. Ama hayal kurmak şuan yapabildiğim tek şeyse eğer, evet hayalim bir gün bu boktan ailemi kaleme almak olacaktır. Herkes, hepimiz öldüğümüzde birileri okuyup da “vay be, ne pezevenkler varmış” desin diye sadece. Gerçekte de çok fazla beklentim olmadığı doğrudur. Şu sıralar değil genel olarak hayattan çok büyük beklentiler içinde olmadığım gerçeği, beni aslında geriye mi itti ileriye mi bilinmez.

Ve şuan çevremdekiler dese ki “Napıyosun?” ilk kitabımı yazıyorum diye karşılık verebilirim. Delirdiğimi düşüneceklerdir. Ben deliliği severim. Akılları ise hiç anlayamadım. Hayat akıllı, uslu olmak için fazla ağır geldi bana hep. Ve neden tam olarak 21 Ekim 2014’te bir şeyler karalamaya başladın diye soracak olursanız. Ki sormazsınız. Ben yine de söyleyeyim; bugüne kadar kendime ayıracak bir dakikam yoktu sanki. Oturup da bilgisayarın başına, elimde bir kahveyle, dinginlik yaşayamadım hiç. Aslında bomboşken. Hiç kimseyken. Birden herkes oldum. Herkes gibi.

Hep melankoliye bağlıyorum ve buna engel olamıyorum. Yazmanın, yazabilmenin bir eğitimi var mıdır ki? Küçükken Türk Dili ve Edebiyatı öğrencilerine yazmayı, yazabilmeyi öğrettiklerini düşünürdüm. En yakın arkadaşım bu bölümü kazanıp da hocaları tarafından ruh ve sinir sağlığıyla oynanılana kadar. Şimdi yazabiliyor mu? Tabi ki. Ama önceden de yazabiliyordu. Velhasıl birisi bana yazmayla ilgili en azından tüyolar verirse sanırım hepimiz için – ihtimaller her zaman vardır, belki bir gün birisi okur diye – daha hayırlı olacak.   

 Akıllılardı, deli değillerdi.

Cennet, 2014 – Bazen yapım yılından çok senin izlediğin, keşfettiğin tarih önemli olur. Bazıları da araştırmacı ruhunun olmayışından mıdır, tembelliğinden midir, yapım yılını bilmediğinden bunu sanata bezemeye çalışır. Bir parantez içi için fazla uzun. Kısaca sizi kandırırlar. –

Bir şeyler ürettiğinde alınan o ilk tepki nasıl güzel heyecandır.  Ben bir bütün hikaye yazabileceğine inanan tiplerden değilim. Olsa olsa böyle bölük pörçük, saçma sapan olur. İşte bu yüzden de birinci basımda yarısı bile satılmayan kitaplarımla küçük bir evde öylece oturup kalacağımı şimdiden görür gibiyim. Ne olur ki. Sevgili babam bile yaklaşık elli yedi yaşında bir türkü albümü çıkarıp da hepimizin sabrıyla oynamamış mıydı sanki? Ne olurdu yani. Bir kere de ben bir şeylerin ucundan tutup da başaramasaydım. Çok muydu?

“Yolu uzun süre aşka düşmemiş bir adama denk gelirse yüreğiniz çalkalayın, zira dibine çökmüş olabilir seven yanları.”

 — İncir Reçeli 2, Bu sefer adam gibi, Ekim 2014 –

Herkesin vıcık vıcık sevdiğini anımsadığı bu hoş söz, bana babamı çalkalatacaktı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder